Yurtdışında yaşamak zorunda kalan devrimci bir baba, orada büyümüş bir oğul ve fasılın fasıl gibi çalındığı bir mekan…
Baba, sanat müziğini, hem de bütün makamlarını iyi bilecek kadar çok seviyor. Klasik müzik aletleriyle yakından ilgili.
Artık bir yetişkin olan oğul meraklı. Babasının yüzüne dikkatle bakıyor. Onun yıllar önce yaşadığı ve kendisini de doğrudan etkileyen olayları bizzat ondan dinlemek istiyor. Hiç konuşmuyor, soru sormuyor. Bu arzusunu bakışlarıyla anlatıyor. Baba bunun farkında. Yıllardır sakladığı öyküsünü oğluyla paylaşıyor. Abartısız, sade, sıcacık ve duru bir dille… Babanın anlattıklarını bazen gülerek, bazen hüzünlenerek biz de dinliyoruz…Ve ömrünü karanlık sorgu odalarında geçirmiş bir polis şefi…. Bunu görevi adediyor, bir eksiklik hissetmiyor insan olarak. O da sanat müziğini çok seviyor, hem de icra ettiği ‘sorgu’ görevinin aşamalarına makam adlarını verecek kadar… Onun hikayesini de kendi ağzından dinliyoruz. Bazen öfkelenerek, bazen de acıyarak…Telos Yayıncılık, Istanbul 2010